Etiket arşivi: Aksiyon

NCIS

NCIS

CSI ve Criminal Minds serilerini sevenler için bu sefer Deniz Kuvvetleri Kriminal Soruşturma Servisi’nin kurgusuyla bir grup NCIS (naval criminal investigative service) özel ajanının; deniz kuvvetlerinde, subayların, ailelerinin, özetle deniz kuvvetlerine dair kriminal vakaları çözüme ulaştırdığı bir dizi.

İlk başladığımda ne kadar sürükleyici olabilir ki deyip yanıldığım bir yapım.

Belirttiğim gibi deniz kuvvetlerine ait bir grup ajanımız başlarında takım liderleriyle önlerine sunulan olayları çözmeye çalışıyorlar.

Dizide en çok bu ekibi ve patronlarını sevdim diyebilirim. Yaklaşık 40 dakikalık bölümler izlerken sıkmıyor, karakter seçimleri renkli, birbirinden çok farklı insanlar karmasıyla oluşan ekip oyuncularının seçimleri çok doğru.

Ama favorim “Boss” yani patron diye hitap ettikleri ekip lideri.

Her sabah ofise Starbucks kahvesiyle gelen, kahvesini asla kimseyle paylaşmayan, özel hayatını kendine saklayan, işinde zekası ve cesareti beni hayran bırakan dizideki adıyla Jethro Gibbs yani müthiş oyuncu Mark Harmon.

Benim gibi Starbucks kahvesi tiryakisi olmasının yanısıra kimseye kahve taşımaz ve kahvesini kimseyle paylaşmazken ekibin marjinal bilgisayar dehası Abby’e ise her olayın çözümüne geçmeden önce en sevdiği devasa boyuttaki içeceği taşıması dizinin ritüelleri arasında.

Dizi yayın tarihine 2003’te başlamış olup günümüzde halen devam etmektedir ve IMDb puanı oldukça yüksek.

Bazı bölümlerde yan karakterlerin oyunculukları büyüleyici ve çoğu bölüm hafızalara kazınıyor.

İzlenmesini tavsiye ettiğim bir dizidir…

Nigrum Reginam

X-FILES (Gizli Dosyalar)

X-Files (Gizli Dosyalar)

Televizyon dizilerinin en başarılı ve en uzun soluklu dizilerinden biri. İlk bölümü 9 Eylül 1993’de yayınlanmış. Neredeyse 9 sezondan sonra son bölümü 19 Mayıs 2002 tarihinde gösterilmiş. Bu kısım toplam 202 bölümden oluşmakta. Daha sonra 2016’da 10ncu sezon olarak 6 bölüm daha yayınlanıyor. Dizi çok tuttuğu için 2 kez de 1998 ve 2008’de filme çekiliyor.

Dizide genel olarak doğaüstü sayılan olaylar işleniyor. Uçan Daireler, UFO’lar (aynı şeydirler. Önceleri daha çok uçan daire (Flying Saucers) kullanılıyordu. Sonraları bu daha genel bir ad olan ve daha az kullanılan UFO’ya (Unidentified Flying Objects)’e çevrildi), uzaylılar, uzaylıların kaçırdığı insanlar, bazen hayaletler ve gerçeküstü tuhaf olaylar. FBI’ın içindeki bir bölüm bunları araştırıyor. Rivayet edilir ki FBI’da ki X-Files adı dosyalamadan gelir. FBI’ın sekreteri gelen olayları dosyalarken her şeyi kendi baş harfine göre dosyalıyormuş. Yani cinayetleri C harfinin altına, hırsızlığı H harfinin altına. Gelen doğaüstü olaylara ise genel bir isim bulamadığından hepsini X harfinin altına dosyalamaya başlamış. Ve isim buradan gelmiş.

Dizide FBI’daki küçük bir bölüm bu tür olayları inceliyor. Raporlar hazırlıyor ve sunuyor. Önceleri tek kişi olan ve bu olaylara inanan dizinin kahramanının yanına bir doktor olan ve bu tür olaylara çok sıcak bakmayan bir bilim kadını katılıyor. Birlikte olayları araştırıyorlar.

Görüşüme göre dizinin ilk bölümleri 1950 ve 1960’lardaki çok bilinen UFO olaylarından gözlemlerinden, uzaylı ve uzaylılar tarafından kaçırılanlardan esinlenmiş. Dönemin özellikle Amerikan Hava Kuvvetlerinin araştırmalarından ve o zaman daha sonraki yıllarda bu konularda yazanlardan ve özellikle Erich Von Daniken ve Zeccaria Stitchen gibi yazarların kitablarından etkilenmiş. Bir çok bölüm böyle çekildikten sonra ve buralardaki olaylar tüketildikçe daha çok kendi yazdıklarına dönülmüş. Tabii kanıma göre de inandırıcılıklarından oldukça kaybedilmiş. Normal bir science-fiction (bilim kurgu) dizisi haline gelmiş. Tabii yine de bence bunları oldukça iyi işlediği için her zaman bir seyirci ve hayran kitlesi bulmuş.

Dizi Dünya’da olduğu kadar Türkiye’de de bir hayran kitlesi yarattı. Hatırladığım kadarıyla 1990’larda Türkiye’de bu diziyi ilk defa TGRT televizyonu göstermişti. Daha sonra yanılmıyorsam Digitürk’e geçti. Son zamanlara kadar (2016) dizinin ilk 202 kısımlık eski bölümleri Digitürk’te devam etti. Şu anda gösterilmiyor. 2016’da çekilen yeni bölümleri D-Smart’ta yayınlandı.

By Curiosa

THELMA ve LOUISE

Thelma & Louise.

Geena Davis. Susan Sarandon. Brad Pitt.

Geena; Thelma. Susan ise Louise. Kaçış. Büyük kanyonda son.

Kadın dayanışmasıyla başlayan bir kaçış süreci. Film boyunca iki kadının üstü açık o efsane arabalarıyla kaçışını izliyoruz. Peşlerinde polis. Yol filmi duraklarıyla birlikte. O duraklardan birinde Pitt sahneye girer filmin heyecanını katlar.

Temelde basit bir yapım olarak algılanabilir. Hakkını yediremeyeceğim. Bir yol, cinayet, kaçış filmi işte dedirtmeyeceğim.

Hiç feminisit düşüncelere sahip olmadım. Sadece cinsiyetlerin ayrımına karşıyım diyelim özetle bir cinsin gücüne ve hakimiyetine. Bu nedenle kendine has duruşu olan, kendini ezdirmeyen güçlü kadınları sevmiş ve takdir etmişimdir hep. Bende onlardan biri oldum hep. Tavrım oldu bana özgü.

Bu yüzden bu filme, senaryosuna, Thelme ve Louise’e hayran oldum. Yine bir son sahne filmi. Kilit bir sahne. Sürücü koltuğunda Louise. Birbirlerine bakarlar gözleriyle anlaşırlar ve işte o hafızalardan silinmeyecek büyük kanyondaki son sahne gelir.

Dedektifler ardlarından bakakalır.

Onlar iki özgür ruhlu kadın. Parmaklıkların ardı onlara göre değil. Evet belki hayat onlara istediğini vermedi ama onlarda onlara yazılan kadere boyun eğecek kadar güçsüz değillerdi.

Mutlaka izleyiniz.

By Nigrum Reginam

Sherlock

Birleşik Krallık’ın yapımıdır. Yani bir Amerikan değil İngiliz yapımıyla karşı karşıyayız. Dizi çok beğenildi. Sir Arthur Conan Doyle’un o eşsiz romanından esinlenerek ortaya çıkan dizi modern çağda geçmekte. Yani dizi 19.yüzyıl İngiltere’sinde geçmiyor. Günümüz İngiltere’sinin muntazaman yağmurlu, karanlık, soğuk Londra’sını izlemekteyiz. Yağmuruyla ünlü bir şehir. Doğru mekan, oyuncu, kostumler… Senaryoya fazlasıyla olumlu katkısı olan ek noktalar.

Başrol dedektifimiz Sherlock’un oyunculuğu bana göre iddialı. Zeki, yerinde duramayan, hareketli bir karakter sergiliyor. Abartılı gelebilir ama bence yadırgamıyorsunuz.

Burada bir başka diziye gönderme yapacağım; Elementary. Bu dizinin de başkahramanı yani başrol oyuncusu yine Sherlock adıyla dizide yer almaktadır. Benim çok severek izlediğim bu Elementary dizisi de yine bir polisiye dram dizisidir. Bu ise Amerikan yapımıdır. Başrollerinde Jonny Lee Miller (dizideki ismi Sherlock Holmes’tür) ve Lucy Liu eşsiz oyunculuklarıyla dizide boy göstermektedirler. Dizi günümüz Amerika’sında geçmektedir. Ben çok severek izlemekteyim.

Bu iki kaliteli yapımı da zevkle tavsiye ederim.

By Nigrum Reginam

True DEDECTIVE

Çok beğeni almış yapımlardandır.

İki sezonluk bir dizinin özellikle ilk sezonu fazla sükse yapmış ve ilgi toplamıştır.

İlk sezonda bir seri katilimiz ve peşindeki iki dedektif konu alınmaktadır. İşleyiş güzel, hikayede sıkılmıyorsunuz. Atmosfer bazen karanlık gelebilir ama dizinin içeriği ve temasını göz önünde bulundurursak olması gereken izleyiciye sunuluyor.

İkinci sezon farklı karakterler ve olaylar çerçevesinde ilerliyor. Birinci sezonu büyük olasılık beğenip diziyi tamamlayacaksınız.

Seyredilmesi gerekli yapımlardan mı? Bence evet.

By Nigrum Reginam

CRIMINAL MINDS Beyond Borders

Criminal Minds Beyond Borders

As you all know by now I am a great fan of Criminal Minds…..

Önce CM Beyond Borders’ı orjinal CM’den örnek alınarak oluşturulmuş bir dizi olarak düşünüp izlemeye yanaşmadım.

Sonra okudum ki aslında dizinin yapımcılarının oluşturduğu kardeş dizisi. Farkı Amerika’da değil diğer ülkelerde Amerikan vatandaşlarının başlarına gelen olayları konu alması.

Kendinizi bir gün Japonya’da bir başka bölümde İspanya’da bulabiliyorsunuz. Ve hatta Türkiye’de 🙂

Yine bir FBI takımı bu sefer başrolde Csi New York’tan Gary Sinise. O varsa zaten dizi izlenir. Cast çok mu iyi bence ortalama. Ama dizi izlenir mi derseniz bence evet. Farklı kültür ve coğrafyaları görmek güzel.

Devamı gelir umarım.

By Nigrum Reginam

Luther

İzlemediğim Amerikan yapımı populer yabancı dizi azdır ama İngiliz produksiyonu ve BBC’nin yayınladığı Luther dizisi tum izlediğim yabancı polisiye diziler arasında hep ilk üçüm arasında yer alacak. Diziyi farklı kılan bana göre öncelikle başrol seçiminin (Idris Elba) rolüne katkısı yani oyuncunun rolüne çok iyi adapte olması. Bölümler boyunca çok ünlü bir sanatçının dizisini izliyormuşsunuz gibi değil gerçekten bir polis memurunun yaşadığı olayları seyrediyormuşsunuz hissiyle tüm sezonlar bir çırpıda izleniyor. Kısacası ıdris elba fazlasıyla rolünün hakkını veriyor ancak diziyi bu kadar iyi bir yapım yapan bence ayrıca senaryonun kurgusundaki akıcılık, hikayelerin ilgi çekiciliği ve yan karakterlerin oyunculukları. mutlaka izlenmeli.

By Nigrum Reginam

CSI MIAMI

CSI Miami.

Pilot bölümü hiç sevmeyip günlerce devam edemediğim sonra tekrar başlayıp David Caruso ile diziyi takip edinebildiğim yapım.

Başrol komserimiz karizmatik David Caruso nam-ı diğer dizideki adıyla Horatio yani “H” çok farklı bir karakter sergiliyor. Özgüveni tam, bölüm sonlarında gözüne yerleştirdiği güneş gözlüğü ve tabiki kısa öz cümlelelerle yaptığı nokta atışı diyaloglar.

Miami city’i 2004’den itibaren bir 10 yıl kadar bu ekiple izlemek güzeldi. Yine diğer CSI’larda olduğu gibi her bölüm birer efsane değil ama çok iyiydi dedirtenler sayesinde dizi izleniyor.

CSI serileri arasında sanırım en çok tutulanı bu oldu, ben kararsızım, sebebi belirttiğim gibi tüm serilerde çok iyi bölümlerin var olması.

Önerim, her CSI’dan minimum birkaç bölüm izleyip devam edeceğinizi belirlemeniz. Benim için olay farklı tabi bir yabancı polisiye dizi hastası olarak bir oturuşta hepsinden birer bölüm izleyip sezonları bitirmek.. 🙂

By Nigrum Reginam

PRISON BREAK

Prison Break.

Büyük Kaçış. Hapishaneden kaçış.

Dizi adından çok söz ettirdi ve baştan sona bunu hakediyor.

Oyuncu seçimleri çok iyi, hikaye ve senaryo baştan sona çok iyi kurgulanmış. Sıkılmaya fırsat yok, tek düşünceniz bir an evvel izlediğiniz bölümü biririp sonrakine geçmek.

Fazla birşey anlatmaya gerek yok çünkü mutlaka izlenmesi gerekli yapımlardan – çok mu sıkılıyorsunuz, günleriniz çok mu sıradan geçiyor, aklınızı dağıtacak birşeylere mi ihtiyacınız var – ve henüz Prison Break’e başlamadınız mı? Tam zamanı!

Diziyle ilgili söylemek istediğim en önemli nokta ise…

Dizinin sonu. Bitişi. Finali.

Şimdiye dek benim için en beğendiğim finaldi diyebilirim. İzlediğim tüm filmler, diziler, yapımlar arasında beni şok eden yegane final Prison Break’inkiydi. Açık ara farkla.

Lütfen izlemediyseniz biran evvel izlemeye başlayın. Bence pişman olmayacaksınız.

By Nigrum Reginam

CM üzerine

Haydi başlayalım…

Öncelikle neden yazmaya başlamak ve neden yabancı polisiye, suç ve gerilim dizileriyle bu maceraya başlamak.. Çünkü artık yazmaya bir yerden başlamalıydım ve o yer sevdiğim bir dal olmalıydı.. Beni zor zamanlarda sıkılmaktan bir müddette olsa kurtaran ama aynı zamanda zaman kaybı olmayan bir alan olmalıydı.. İki yıl önce geçirilen büyük bir ameliyat, zamanı geri getirsem belki tercih etmeyeceğim ama o an belki de çokta düşünmeden kalkıştığım etkileri hala devam eden bir süreç.. Zor çekilen, günlerce bitmeyen dinmeyen acılı bir dönem. İş hayatından bir müddet uzak kalmak zorunda olmak. Ruhen bitmek. Fiziken acıya dayanamamak. Gün saymak. Geri saymak. Bitecek cümlelerine inanmak. Bitti mi? Hayır. Bu bitmeyen süreçte tanıştım yabancı dizilerle. Ev ziyaretime gelen arkadaşlarımın önerisiyle.. Önceleri bu kadar acı çekerken oturup dizi mi izleyeceğim diye düşünen ben .. ama arkadaş ısrarıyla başladığım diziler hayatımın o döneminde sezemesemde sonraları kurtarıcısı oldu.. Geceler boyu süren uyutmayan ağrılar 45 dakikalık gerilim yüklü dizilerle uyku tutana dek bir müddette olsa unutulabiliyordu. Unutmak benim için hep zor bir eylemdi. Ben hep hatırlamayı sevenlerden oldum. Bu yüzden ilk izlediğim belki de en sevdiğim dizi oldu; “Criminal Minds”. Suça eğilimli beyinler. Ama ben hep karanlıktan, kötülükten, kötülerden korkan nefret eden biriydim. Neden bu kadar sevdim bu diziyi? Ameliyat sonrası yürüyemeyen ben ev hapsi başlayan ben neden bu dizinin en az 4-5 bölümünü üst üste seyredebiliyordum?. Acı çekerken konsantre olmak zordur; Criminal Minds beni kendine bağlamayı bu nedenle başardı sanırım. Dizi bir grup güzel, yakışıklı ve “iyi oyuncu” barındırmakla kalmayan ama onu diğer dizilerden ayıran bir içerikle kitle sahibi oldu. Oldu diyebiliyorum çünkü dizinin tüm sezonlarını bitiren ve Amerika’nın yeni sezonu yayınlamasını bekleyen bir izleyiciyim artık. Başlangıç günüm dün gibi aklımda. İlk bölüm muazzam mıydı evet bence öyleydi. Karanlık bir atmosferle başladı dizi. İçerik seri katil avcısı federal ajanların bu katillerin beyinlerine girip davranışları üzerinden katili bulmaya yönelikti. Diğer suç dizilerinde ne vardı? Katili deliller ele verirdi. CM’de ise delile gerek var mıydı belki evet ajanlarımızın işini kolaylaştırmak için olabilirdi ama asıl önemli olan zoru başarmaktı. Ortada kanıt yokken kanıt bırakmayan zeki katilleri bir sonraki cinayetine geçmeden durdurabilmek. Hedef belli ama zordu. Zor ise başarmaya engel değildi.

Uzun yıllar önce bir belgesel kanalında izlediğimi hatırlıyorum. Hep ilgimi çekmiştir zaten farklı olanlar kısaca benden ve benim gibi olmayanlar. Dokumanter gerçek hayatta yaşadığı söylenen bir seri katil üzerineydi. Batıda yaşamış, bir nehir kıyısında yerleşim kurmuştu. Sanırım belediye hizmetinde çalışıyordu ve komşuları zararsız kendi halinde biri olarak tanımlıyorlardı. Bence gelmiş geçmiş en vahşi seri katillerden biri olarak tanımlanabilir. Zihnime kazınan hikayesi, nehir kıyısındaki evi ve küçük klubesi gözümün önünden gitmiyor. Klubede bir koltuk. Evine aldığı hayat kadınlarını canlı canlı evinin yanında inşa ettiği bu küçük klubesine götürüp … Burada detaya girmeyeceğim.
Hastalıklı zihinler. Ruh hastaları. Psikopatlar, sosyopatlar.
Hayatta hep korkmuşumdur birilerini incitmekten belki o yüzden bir insan nasıl olurda bir diğerine zarar verebilir anlamakta güçlük çekmişimdir, anlayamamışımdır.
Bunu yapan hastalıklı zihinlerin geçmişleriyle yüzleşemeyen ve geçmişlerinin esiri olan insanlardan çoğunlukla çıktığını düşünmekteyim. Durumun açıklaması bu kadar basite indirgenemez belki de ama ortak bir tema altında buluştukları yadsınamaz.
Çocukluklarında hoş olmayan durum ve olaylara maruz kalıp bunu atlatamayan bireyler.
Aile olmanın gücüne inanmıyorum. Hedef evlenip çocuklar dünyaya getirip mutlu aile tablosu çizip yazları tatilde kışları işte güçte geçirmekten ibaret kalmamalı. Dünyaya bir çocuk getireceksek sebep hadi evlendim sıradaki adım gelsin olmamalı. O çocuğu gerçekten topluma faydalı bir birey olarak, her daim üreten, bulunduğu toplumu güçlendiren bir birey olarak yetiştirebileceksek bir çocuğun sorumluluğunu almalıyız.
Biliyorum çok hayalperestim. Gerçekler bunun yakınında bile olmayabilir. Malesef çocuklarına iyi davranmayan aileler çok. Sonuç acı çeken bireylerin mutlu olamaması. Bulundukları dünyaya olumlu katkıda bulunamamaları..
En çok çok akıllı insanlardan, kurnaz zihinlerden ve akli dengesi yerinde olmayanlardan korkarım. Bir de vicdanı olmayanlardan, empati kuramayanlardan.
Acımasızlık, empati kuramamak, kıskançlık.. Vicdani değerlerden yoksun olmak.. Aramızdaki bazı bireylerin taşıdığı özellikler.
Criminal Minds’da seri katil tiplemelerinde bu özelliklere zannımca fazlasıyla rastlamaktayız.
Ben ömrüm boyunca hep karanlıktan kaçmışımdır. Korkmuşumdur. Korkumu bu diziyle yendim sanırım.
Bahsettiğim gibi geçirmekte olduğum ameliyat sonrası acılı bir dönemdeydim. Uyuyamamak, hiç bir şeye konsantre olamamak. Eve ziyaretime gelen arkadaşlarım. Bugün burada yazmama sebep olan kişiler. Beni yabancı dizilerle tanıştıran ve ilk hayranı olduğum bu diziyle tanıştıranlar.
Bir insanın hayatına fark katmak önemlidir, hele o insan benim gibi zor bir kişilikse. Tüm dostlarıma teşekkür borçluyum.
Dizinin ilk bölümü. Karanlık bir atmosfer. Bir ev hatırlıyorum. Sanırım izi sürülen seri katilin eviydi. Boştu. Karanlık kötülüğün an’a hakim olduğunu gösterebilirdi. Ama sadece o an’a. Uzun sürmeyecekti. Bunun ayırdına varmanız çok vakit almıyor.
Dizi girizgahta söz ettiğim üzere seri katillerin peşindeki özel bir takımın kanıt olmadan, somut delil olmadan, ortada hiç bir kayda değer ipucu olmadan katili nasıl yakaladıkları çerçevesinde geçiyor.
Bölümler orta uzunlukta, çekimler hızlı, asla sıkılmanıza müsade edilmiyor.
Son 10 yıldır Batı’da en çok tutan dizilerden, oyuncu kadrosu temelde aynı.
Farkı? Katili bulma yöntemleri. Öncelikle bunu nasıl tarz işleyen bir beyin yapar? Bir psikopat mı sosyopat mı mazoşist mi sadist mi? Seri cinayetler işleyen katilin cinayetlerde ortak seçimi var mı?
Dolayısıyla bu takım, katil kendini iyi saklasa da onu bulmayı başarıyor ve seyirci anlıyor ki bulunamayacak katil, çözülemeyecek cinayet yoktur. Büyülenmemeniz olanaksız. Etkilenmek doğal.
Ve er geç her katil iyi bir kişilik analiziyle deşifre olacaktır. Saklanmak? Yok. Saklandığını sanmak? Belki bir süre. Neden? Çünkü aslında bir gerçek var ki o da şu, kötülük tersine dönüşmeye mahkum; kazanan değil ama daima kaybeden.
Mutlu son? Mutlaka.

By Nigrum Reginam