Etiket arşivi: Crime

Sons of Anarchy

Nasıl başlasam bilemiyorum…

Ilk beş bölümü sıkılarak izledim… Sonraki sezonlar diziye âşık etti beni.

Dizinin şöyle bir büyüsü var. Çok fazla karakterle tanışıyorsunuz ve diyorsunuz ki ooo benim adamım işte bu!

Sonraki sezon o bayıldığınız kişi sizin için hiç bir şey ifade etmiyor.

Bu adamı hiç sevmedim diyorsunuz sonraki bölüm wawwww neymiş bu ya oluyorsunuz!

Sürekli aksiyon arıyorsanız ve…. muhtesem bir finalle bitsin dizi diyenlerdenseniz hemen başlayın izlemeye.

Dip not; ben seni çok sevdim Jax Teller, o son sahneyle yüreğimi kopardın! Hep haklıydın adamım! Hep!

Broadchurch

Broadchurch

Efsane bir dizi arayışındaysanız doğru kanaldasınız… İzleyipte beğenmeyen tek bir kişi tanımadım, tavsiye ettiğim tüm arkadaşlarım bayıldılar.

Bu bir İngiliz yapımı. Muhteşem bir sahil kasabasında geçmekte. Bir ölüm vakasının sırrı çözülmeye çalışılmakta.

Sahil dediysem öyle yabana atılır bir manzaradan bahsetmiyorum. Gündüzü ayrı güzel, gecesi ayrı. Bakmalara doyamayacağınız cinsten.

Diziye gelirsek, arzunuz sürükleyici, bir sonraki bölümü merakla bekleyeceğiniz ve lütfen sıkılmayayım modunda bir yapım ise bu dizi tek geçtiklerimden.

Yumuşak, sıkmayan, seri bir akışı var, ödüllere doymamış bir yapım dolayısıyla fazla söze gerek yok, sadece izleyin bir an önce diyor ve susuyorum.

Nigrum Reginam

BIG LITTLE LIES

Big Little Lies

Başrolde Nicole Kidman ve Reese Witherspoon. Nicole Kidman’ın rol aldığı bir yapımın kötü veya vasat olma olasılığı var mı? Bence hayır. Aklımdan hala çıkmayan müthiş filmi The Others gibi bu mini dizisi de büyük beğeni topladı.

Reese Witherspoon ve özellikle çocuk karakterler olmak üzere yan karakterlerin oyunculukları da göz dolduruyor.

Senaryo ilk bölümden son bölüme dek izleyiciyi merak unsuru çerçevesinde kuşatmayı hedef almakta.

İşlenmiş bir cinayet var ama ne işleyeni ne de maktulü hemen izleyiciye sunmuyor.

Bu mini dizi için söylenebilecek çok şey var. Evet dizi güzel, konusu iyi. Ve en kaydadeğer tarafı bence sosyal olgulara gizliden yada kimi zaman aşikar olarak verdiği önem. Örneğin kadın dayanışması. Beni çok etkiledi ve bu alt metin belki de dizide en sevdiğim unsur oldu. Bu arada dizinin müzikleri de çok başarılı eklemeden geçmek olmaz.

İzlemenizi kesinlikle tavsiye ederim.

By Nigrum Reginam

Orange is the new black

Orange is the new black (kısaltma: OITNB)

Burası bir “correctional center”. Türkçe tabir edersek; ıslahevi. Kapalı kapılar ve demir parmaklıklar yok. Yüksek koruma statusünde olmayan bir kadın cezaevi.

Oz ve Wentworth gibi hapishane dizilerini izlemiş ve çok sevmiş biri olarak sıraya bu diziyi koymamam imkansızdı.

İlk iki dizi bu diziye nazaran daha heyecan dolu, daha çok aksiyon barındıran, konusu daha hızlı akan dizilerdi. OITNB ise bu ikisine nazaran bana göre daha duygusal, karakterlerin geçmiş yaşantılarına (her bölümde en az biri olmak üzere) aktarmalar ve flashbackler (geriye dönüşler) yapan, izleyen herkesin muhakkak hayran olduğu bir karakter edindiği bir yapım.

İlk bölümü izledim. Hissiyatım; “Yok..Wentworth nerde bu nerde? Sevmedim sanırım?! Neyse ikinci bölüme şans vereceğim boşuna bu kadar sükse yapmış olamaz.”

Bugün itibariyle mevcut tüm bölümler bitti ve sanırım boşlukta hissederek yeni sezonu bekleyeceğim.

Sevdiğim çok karakter oldu. Başrol oyuncular kesinlikle favorim. Dizinin vermek istediği mesajı, insanı yormadan yaşattığı duygusallığı, atmosferini, kurgu ve konusuyla ama en önemlisi oyuncuların başarılarıyla sunduğu oyunculuklarla bir bütün olarak diziyi sevdim diyebilirim ve tavsiye ederim.

By Nigrum Reginam

Wentworth PRISON

Wentworth Prison

2017’de keşfettiğim, yaklaşık bir ayda mevcut tüm sezonlarını bitirdiğim tek kelimeyle ifade etmek gerekirse “efsane” dizi!..

Nasıl daha önce karşıma çıkmadı, duymadım ve yeni sezonunu izlemek için 2018’i nasıl bekleyeceğim bilemiyorum…

Wentworth bir kadın ıslahevi. Evet bir hapishane dizisi. Tavsiye edip izlemeye başlattığım kim varsa müptelası oldu. Asla sıkıcı değil. Oyuncu seçimleri, senaryo, mekanlar özetle ne ararsanız iyinin de ötesinde. Hikaye o kadar hızlı ve heyecanla akıyor ki sıkılmaya fırsat bırakmıyor izleyiciye.

Akıl oyunları, güç oyunları, karakter savaşları ne ararsanız en iyisi bu dizide.

Son sözüm; izlemeye hemen başlayın ve dizi soundtrack’i “You don’t know me when I don’t know”u bulup dinleyin.

NCIS

NCIS

CSI ve Criminal Minds serilerini sevenler için bu sefer Deniz Kuvvetleri Kriminal Soruşturma Servisi’nin kurgusuyla bir grup NCIS (naval criminal investigative service) özel ajanının; deniz kuvvetlerinde, subayların, ailelerinin, özetle deniz kuvvetlerine dair kriminal vakaları çözüme ulaştırdığı bir dizi.

İlk başladığımda ne kadar sürükleyici olabilir ki deyip yanıldığım bir yapım.

Belirttiğim gibi deniz kuvvetlerine ait bir grup ajanımız başlarında takım liderleriyle önlerine sunulan olayları çözmeye çalışıyorlar.

Dizide en çok bu ekibi ve patronlarını sevdim diyebilirim. Yaklaşık 40 dakikalık bölümler izlerken sıkmıyor, karakter seçimleri renkli, birbirinden çok farklı insanlar karmasıyla oluşan ekip oyuncularının seçimleri çok doğru.

Ama favorim “Boss” yani patron diye hitap ettikleri ekip lideri.

Her sabah ofise Starbucks kahvesiyle gelen, kahvesini asla kimseyle paylaşmayan, özel hayatını kendine saklayan, işinde zekası ve cesareti beni hayran bırakan dizideki adıyla Jethro Gibbs yani müthiş oyuncu Mark Harmon.

Benim gibi Starbucks kahvesi tiryakisi olmasının yanısıra kimseye kahve taşımaz ve kahvesini kimseyle paylaşmazken ekibin marjinal bilgisayar dehası Abby’e ise her olayın çözümüne geçmeden önce en sevdiği devasa boyuttaki içeceği taşıması dizinin ritüelleri arasında.

Dizi yayın tarihine 2003’te başlamış olup günümüzde halen devam etmektedir ve IMDb puanı oldukça yüksek.

Bazı bölümlerde yan karakterlerin oyunculukları büyüleyici ve çoğu bölüm hafızalara kazınıyor.

İzlenmesini tavsiye ettiğim bir dizidir…

Nigrum Reginam

CM üzerine

Haydi başlayalım…

Öncelikle neden yazmaya başlamak ve neden yabancı polisiye, suç ve gerilim dizileriyle bu maceraya başlamak.. Çünkü artık yazmaya bir yerden başlamalıydım ve o yer sevdiğim bir dal olmalıydı.. Beni zor zamanlarda sıkılmaktan bir müddette olsa kurtaran ama aynı zamanda zaman kaybı olmayan bir alan olmalıydı.. İki yıl önce geçirilen büyük bir ameliyat, zamanı geri getirsem belki tercih etmeyeceğim ama o an belki de çokta düşünmeden kalkıştığım etkileri hala devam eden bir süreç.. Zor çekilen, günlerce bitmeyen dinmeyen acılı bir dönem. İş hayatından bir müddet uzak kalmak zorunda olmak. Ruhen bitmek. Fiziken acıya dayanamamak. Gün saymak. Geri saymak. Bitecek cümlelerine inanmak. Bitti mi? Hayır. Bu bitmeyen süreçte tanıştım yabancı dizilerle. Ev ziyaretime gelen arkadaşlarımın önerisiyle.. Önceleri bu kadar acı çekerken oturup dizi mi izleyeceğim diye düşünen ben .. ama arkadaş ısrarıyla başladığım diziler hayatımın o döneminde sezemesemde sonraları kurtarıcısı oldu.. Geceler boyu süren uyutmayan ağrılar 45 dakikalık gerilim yüklü dizilerle uyku tutana dek bir müddette olsa unutulabiliyordu. Unutmak benim için hep zor bir eylemdi. Ben hep hatırlamayı sevenlerden oldum. Bu yüzden ilk izlediğim belki de en sevdiğim dizi oldu; “Criminal Minds”. Suça eğilimli beyinler. Ama ben hep karanlıktan, kötülükten, kötülerden korkan nefret eden biriydim. Neden bu kadar sevdim bu diziyi? Ameliyat sonrası yürüyemeyen ben ev hapsi başlayan ben neden bu dizinin en az 4-5 bölümünü üst üste seyredebiliyordum?. Acı çekerken konsantre olmak zordur; Criminal Minds beni kendine bağlamayı bu nedenle başardı sanırım. Dizi bir grup güzel, yakışıklı ve “iyi oyuncu” barındırmakla kalmayan ama onu diğer dizilerden ayıran bir içerikle kitle sahibi oldu. Oldu diyebiliyorum çünkü dizinin tüm sezonlarını bitiren ve Amerika’nın yeni sezonu yayınlamasını bekleyen bir izleyiciyim artık. Başlangıç günüm dün gibi aklımda. İlk bölüm muazzam mıydı evet bence öyleydi. Karanlık bir atmosferle başladı dizi. İçerik seri katil avcısı federal ajanların bu katillerin beyinlerine girip davranışları üzerinden katili bulmaya yönelikti. Diğer suç dizilerinde ne vardı? Katili deliller ele verirdi. CM’de ise delile gerek var mıydı belki evet ajanlarımızın işini kolaylaştırmak için olabilirdi ama asıl önemli olan zoru başarmaktı. Ortada kanıt yokken kanıt bırakmayan zeki katilleri bir sonraki cinayetine geçmeden durdurabilmek. Hedef belli ama zordu. Zor ise başarmaya engel değildi.

Uzun yıllar önce bir belgesel kanalında izlediğimi hatırlıyorum. Hep ilgimi çekmiştir zaten farklı olanlar kısaca benden ve benim gibi olmayanlar. Dokumanter gerçek hayatta yaşadığı söylenen bir seri katil üzerineydi. Batıda yaşamış, bir nehir kıyısında yerleşim kurmuştu. Sanırım belediye hizmetinde çalışıyordu ve komşuları zararsız kendi halinde biri olarak tanımlıyorlardı. Bence gelmiş geçmiş en vahşi seri katillerden biri olarak tanımlanabilir. Zihnime kazınan hikayesi, nehir kıyısındaki evi ve küçük klubesi gözümün önünden gitmiyor. Klubede bir koltuk. Evine aldığı hayat kadınlarını canlı canlı evinin yanında inşa ettiği bu küçük klubesine götürüp … Burada detaya girmeyeceğim.
Hastalıklı zihinler. Ruh hastaları. Psikopatlar, sosyopatlar.
Hayatta hep korkmuşumdur birilerini incitmekten belki o yüzden bir insan nasıl olurda bir diğerine zarar verebilir anlamakta güçlük çekmişimdir, anlayamamışımdır.
Bunu yapan hastalıklı zihinlerin geçmişleriyle yüzleşemeyen ve geçmişlerinin esiri olan insanlardan çoğunlukla çıktığını düşünmekteyim. Durumun açıklaması bu kadar basite indirgenemez belki de ama ortak bir tema altında buluştukları yadsınamaz.
Çocukluklarında hoş olmayan durum ve olaylara maruz kalıp bunu atlatamayan bireyler.
Aile olmanın gücüne inanmıyorum. Hedef evlenip çocuklar dünyaya getirip mutlu aile tablosu çizip yazları tatilde kışları işte güçte geçirmekten ibaret kalmamalı. Dünyaya bir çocuk getireceksek sebep hadi evlendim sıradaki adım gelsin olmamalı. O çocuğu gerçekten topluma faydalı bir birey olarak, her daim üreten, bulunduğu toplumu güçlendiren bir birey olarak yetiştirebileceksek bir çocuğun sorumluluğunu almalıyız.
Biliyorum çok hayalperestim. Gerçekler bunun yakınında bile olmayabilir. Malesef çocuklarına iyi davranmayan aileler çok. Sonuç acı çeken bireylerin mutlu olamaması. Bulundukları dünyaya olumlu katkıda bulunamamaları..
En çok çok akıllı insanlardan, kurnaz zihinlerden ve akli dengesi yerinde olmayanlardan korkarım. Bir de vicdanı olmayanlardan, empati kuramayanlardan.
Acımasızlık, empati kuramamak, kıskançlık.. Vicdani değerlerden yoksun olmak.. Aramızdaki bazı bireylerin taşıdığı özellikler.
Criminal Minds’da seri katil tiplemelerinde bu özelliklere zannımca fazlasıyla rastlamaktayız.
Ben ömrüm boyunca hep karanlıktan kaçmışımdır. Korkmuşumdur. Korkumu bu diziyle yendim sanırım.
Bahsettiğim gibi geçirmekte olduğum ameliyat sonrası acılı bir dönemdeydim. Uyuyamamak, hiç bir şeye konsantre olamamak. Eve ziyaretime gelen arkadaşlarım. Bugün burada yazmama sebep olan kişiler. Beni yabancı dizilerle tanıştıran ve ilk hayranı olduğum bu diziyle tanıştıranlar.
Bir insanın hayatına fark katmak önemlidir, hele o insan benim gibi zor bir kişilikse. Tüm dostlarıma teşekkür borçluyum.
Dizinin ilk bölümü. Karanlık bir atmosfer. Bir ev hatırlıyorum. Sanırım izi sürülen seri katilin eviydi. Boştu. Karanlık kötülüğün an’a hakim olduğunu gösterebilirdi. Ama sadece o an’a. Uzun sürmeyecekti. Bunun ayırdına varmanız çok vakit almıyor.
Dizi girizgahta söz ettiğim üzere seri katillerin peşindeki özel bir takımın kanıt olmadan, somut delil olmadan, ortada hiç bir kayda değer ipucu olmadan katili nasıl yakaladıkları çerçevesinde geçiyor.
Bölümler orta uzunlukta, çekimler hızlı, asla sıkılmanıza müsade edilmiyor.
Son 10 yıldır Batı’da en çok tutan dizilerden, oyuncu kadrosu temelde aynı.
Farkı? Katili bulma yöntemleri. Öncelikle bunu nasıl tarz işleyen bir beyin yapar? Bir psikopat mı sosyopat mı mazoşist mi sadist mi? Seri cinayetler işleyen katilin cinayetlerde ortak seçimi var mı?
Dolayısıyla bu takım, katil kendini iyi saklasa da onu bulmayı başarıyor ve seyirci anlıyor ki bulunamayacak katil, çözülemeyecek cinayet yoktur. Büyülenmemeniz olanaksız. Etkilenmek doğal.
Ve er geç her katil iyi bir kişilik analiziyle deşifre olacaktır. Saklanmak? Yok. Saklandığını sanmak? Belki bir süre. Neden? Çünkü aslında bir gerçek var ki o da şu, kötülük tersine dönüşmeye mahkum; kazanan değil ama daima kaybeden.
Mutlu son? Mutlaka.

By Nigrum Reginam